Bazı kelimeler vardır ki sadece bir balığı değil, bir anıyı, bir duyguyu, hatta bir hayat felsefesini anlatır. “Zargana” da benim için öyle bir kelime. Ve bugün size yalnızca onun İngilizcesini değil, bir deniz kokan hikâyeyi de anlatacağım…
Zargananın Peşinde: Bir Yaz Akşamının Hikâyesi
Yıllar önce, küçük bir sahil kasabasında yaşayan iki dost vardı: Ali ve Elif. Ali, çözüm odaklı, stratejik düşünmeyi seven bir adamdı; hayatı planlarla, haritalarla ve hedeflerle yönetirdi. Elif ise empatik, duyguların gücüne inanan, insanların ve doğanın iç sesini dinlemeyi bilen bir kadındı.
Her yaz akşamı olduğu gibi yine deniz kıyısında yürürken Elif birden durdu ve ufka baktı. Gözleri parlıyordu.
“Şu suyun üstünde kıvrıla kıvrıla ilerleyen balığı görüyor musun Ali?” diye sordu.
Ali kaşlarını çattı. “Görüyorum da, o kadar hızlı ki… Ne balığı olduğunu bile anlayamadım.”
“Elbette zargana,” dedi Elif gülerek. “İncecik, çevik ve özgür… Tıpkı hayallerimiz gibi.”
İngilizcede Zargana Ne Demek?
O anda Ali gülümsedi. “Peki, İngilizcesi ne bunun? Öğrenmem lazım. Yurt dışındaki müşterilerle konuşurken lazım olur.”
Elif gözlerini dalgalardan ayırmadan cevap verdi: “Garfish. Bazen de needlefish derler. Çünkü uzun, ince gövdesi bir iğne gibi suyun içinde süzülür.”
İşte o kadar basit. “Zargana” İngilizcede garfish ya da needlefish olarak bilinir. Ama aslında mesele sadece çeviri değildir. Tıpkı Ali’nin pratik yanıt arayışıyla Elif’in duygusal bakışı arasındaki fark gibi, bir kelimenin anlamı da yalnızca sözlükte değil, yaşadıklarımızda saklıdır.
Zargananın Sembolü: Çeviklik, Sabır ve Özgürlük
Zargana sıradan bir balık değildir. Uzun ve zarif gövdesiyle suyun yüzeyinde dans eder gibi ilerler. Hızlıdır ama telaşlı değil, güçlüdür ama gösterişsiz. Denizciler onu çoğu zaman özgürlüğün ve sezginin sembolü olarak görür.
Tıpkı hayat gibi: Bazen görünüşte küçük ve önemsiz şeyler, derin anlamlar taşır.
Ali için zargana, bir stratejiydi: Avlamak için zamanlamayı bilmek, doğru ekipmanı kullanmak, sabır göstermek gerekiyordu.
Elif içinse zargana, bir hikâyeydi: Gökyüzüyle suyun birleştiği noktada, özgürlüğün ince çizgisi üzerinde süzülen bir varlık. Herkesin yolculuğu gibi.
Dil, Anlamdan Fazlasıdır
Zargana kelimesinin İngilizcesini öğrendiğinizde sadece bir kelime bilmiş olmazsınız. Aynı zamanda kültürlerin doğayı nasıl tanımladığını, farklı dillerin aynı varlığa nasıl farklı pencerelerden baktığını da görürsünüz.
“Garfish” dediğinizde İngilizce konuşan biri için bu sadece bir balık olabilir. Ama bir Türk için “zargana” çocukluğunun balıkçılık anısı, dedesinin sahilde anlattığı bir hikâye ya da yaz akşamlarının sessizliğinde suyun yüzeyinden süzülen bir mucize olabilir.
Bir Kelimeden Fazlası
O yaz akşamı Ali ve Elif sahilde uzun uzun oturdular. Ali, öğrendiği yeni kelimeyi defterine not etti: “Garfish.” Elif ise dalgaların kıyıya vuruşunu dinleyerek sessizce gülümsedi.
“Biliyor musun,” dedi, “her kelimenin bir hikâyesi vardır. Belki İngilizcesiyle Türkçesi aynı şeyi anlatır ama hissettirdikleri bambaşkadır.”
Ali başını salladı. “Haklısın. Belki de bu yüzden kelimeler sadece kelime değildir. Onlar bir köprü gibidir; kültürleri, anıları ve insanları birbirine bağlar.”
Sonuç: Zargana Bir Balıktan Fazlasıdır
“Zargana”nın İngilizcesi garfish ya da needlefish olabilir. Ama asıl mesele o kelimenin size ne hatırlattığıdır. Belki çocukluğunuzdaki bir oltayı, belki babanızla yaptığınız ilk balık avını, belki de deniz kıyısında yürürken yanınızda olan bir dostu…
Tıpkı Ali ve Elif gibi biz de dünyaya iki farklı pencereden bakarız: Biri çözüm odaklı, planlı ve stratejik; diğeri empatik, duygusal ve ilişkisel. Ama her iki bakış da aynı gerçeğe çıkar: Kelimeler bizi birbirimize yaklaştırır.
Şimdi size soruyorum: Siz “zargana” kelimesini duyduğunuzda aklınıza sadece bir balık mı geliyor, yoksa denizin derinliklerinden yükselen bir hikâye mi?
Belki de cevap, suyun yüzeyinde zarifçe süzülen o balığın izinde saklıdır…